1995 İngiltere yapımı filmin senaryosu ve yönetmenliğini Stephen Norrington yapmıştır.
CHAANK isimli askeri donanımlar üreten dev bir firmanın ürünlerinden birinde kullanıcıların kontrol dışı olmasına neden olduğu keşfedilir. Bu durumu öğrenen şirketin yeni yöneticilerinden Hayden Cale (Ely Pouget) proje çalışanlarından Jack Dante’yi (Brad Dourif) işten çıkarır. Bu arada sivil toplumdan büyük tepki gören şirketin faaliyetlerini sabotaj etmek için üç kişi şirket içine sızmaya çalışır: Raimi (John Sharian), Weyland (Andreas Wisniewski) ve Yutani (Martin McDougall). Cale’e ilgi duyan Dante hem işerini devam ettirmek hem de intikam almak için gizlice yürüttüğü Warbeast isimli projesini şirket yöneticilerini hedef alacak şekilde programlayarak harekete geçirir…
Death Machine. Yaratıcı (!) bir isme sahip, Amerika’da geçen bir İngiliz
filmi. İçinde kimler var? John Carpenter, Sam Raimi, Scott Ridley (!),
Wyland (!!), Yutani (!!!), Jack Dante (!!!!)…
Norrington kendisini
etkilemiş yönetmenlere (John Cameron, Ridley Scott, Sam Raimi vb.) ve
filmlere (Terminator, Robocop, Evil Dead, Aliens, Blade Runner,
Predator, Die Hard, Rocky, Scarface, hatta yazı başından anladığınız
gibi Street Fighter II…) gerek isimleriyle gerek görsel göndermeleriyle,
açıkçası sinema aşkıyla dolu bir selam çekiyor.
Stephen Norrington bu filmin
hemen ardından hem eleştirmen hem de seyirci beğenisini kazanıp sinemada
ve televizyonda bir seri haline gelen, (aslında bu filme kadar da
sadece bir çizgi roman yan karakteri olan) Blade (1998) ile büyük başarı
kazandı. Arada küçük ölçekli ama yine ilgiye değer The Last Minute’ın
(2001) devamında gelen bir Alan Moore uyarlaması olan The League Of
Extraordinary Gentleman (LXG) (2003), aslında ilginç bir film olmasına
rağmen gerek fazla İngiliz oluşu, gerek fazla görkemli oluşuyla, gerekse
Amerikan tarzı denebilecek bağlanabilecek bir baş kahramanı
olmamasıyla, Blade’in aksine ne iyi eleştiriler alabildi ne de çok
izleyici çekebildi. Norrington’un son projesi ise belki de pek çok
fantastik sinemaseveri (başta yaşı otuza yakın veya aşmış olanları)
kızdıracak bir yeniden çevirim: The Crow. Norrington’un söylediğine göre
bizi anti-gotik, gerçekçi bir hikayesi ve sinema anlayışı olan bir film
bekliyor. Sanırım Dark Knight’ın kazandığı büyük başarı bir dönem bu
tür “gerçekçi-bol entrikalı-süper(?)kahramanlı” filmler görmemize neden
olacak. Son olarak da Norrington’un özel efekt konusunda Young Sherlock
Holmes (1985), Aliens (1986), Hardware (1990), Alien³ (1992) ve
Exorcist: The Beginning (2004) gibi filmlerde çalıştığını da belirtelim.
Filmde önemli bir rolü olan, aynı
zamanda filmin tek bilindik oyuncusu Brad Dourif, One Flew Over The
Cuckoo’s Nest (1975) ile çok sağlam bir çıkış yaptıktan sonra kimi
önemli, çoğu önemsiz bolca filmle dolu bir filmografiye sahip hala aktif
bir oyuncu: Eyes Of Laura Mars (1978), Dune (1984), Blue Velvet (1986),
Child’s Play (1988) (sonraki bölümlerinde sesiyle), The Exorcist III
(1989), Jungle Fever (1991), Trauma (1993), Alien: Resurrection (1997),
The Lord Of The Rings serisi (2001-2003), The Wizard Of Gore (2007), Rob
Zombie’s Halloween (2007) gibi…. Dourif’in Jack Dante olarak
performansı, kimi zaman abartılı olsa da, senaryonun ona en iyi
bölümleri vermesi ile bir ara ortalığı kavuran “Jack Nicholson mı, Heath
Ledger mi” tartışmalarının sıkıcılığını hatırlatacak kadar eğlenceli.
Üstelik film çekildiğinde kırkbeş yaşında olduğuna inanmak güç.
Filmin ilk dakikalarına çok az bir süreliğine de olsa, o aralar
pek tanınmayan Rachel Weisz karşınızda. Yönetmen Norrington’un
yöneticiler arasında yer alması ise ayrı bir ayrıntı.
Düşük bütçesine rağmen Death Machine Norrington’un teknik becerisi ve
hınzırlıkları ile olduğundan daha büyük görünüyor. Neredeyse tamamı daha
çok uzay gemisine benzeyen CHAANK yönetim binasında geçen film, bu tür
kovalamaca filmlerin olmazı klostrofobi duygusuyla beraber büyüklük
hissini de sahip. Ayrıca Residen Evil filmlerinde artık bunaltı veren
hareketli yapı simülasyonunun lk kullanıldığı filmlerden. WarBeast’e gelince. Bir süre sadece korkuya
odaklı gözlerinden (görüş menüsü bir harika!), sonra kısmen, sonlara
doğru ise daha bir boydan gördüğümüz bu robot, kısmen görüldüğünde çok
daha başarılı. Öldürme şekli ise tahmin edilenin aksine lazer veye
bilumum ateşli bir silahla değil. Bunun yerine kocaman sivri pençelere
ve paslanmayacak hissi veren kocaman dişlere sahip. Bu yüzden
hedeflerini ne yazık ki (ya da biz izleyiciler için neyse ki) kolay bir
ölüm beklemiyor.
FİLMİN AFİŞİ :
FİLMDEN KARELER :
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder